İsmail Beşikçi‘nin ceza aldığı yazıyı henüz okumadan kişisel blogumda yayınlamıştım. Not düşmüştüm önüne de, Beşikçi’ye güveniyorum, kimseye küfür, hakaret, iftira etmez diye. Ahmet Şık’ı ise tanımıyorum, yazdıklarını da okumadım hiç. Dolayısıyla Beşikçi Hocaya güvendiğim gibi güvenemem kendisine. Ama en basit haliyle bir kitabın polis tarafından toplatılmasına, en azından yazan bir insan olarak tepkisiz kalmam mümkün değil.
Fakat can sıkıcı olan bir samimiyetsizlik var ortada. Gazeteci ve yazar arkadaşlarımız, hatta büyüklerimiz, neden İsmail Beşikçi’nin aldığı cezayı protesto etmek için böylesine görkemli tepkiler göstermediler, sokaklara çıkmadılar? Ya da Kürt aydınları ve medyası (mesela Özgür Gündem) üzerinde Ahmet Şık’a yapılanla kıyaslanamayacak kadar büyük baskılar yapıldı ve halen de yapılıyor. Kürt basını her fırsatta “terörist” ya da “terör örgütü yandaşı” olmakla suçlanırken neden gazeteci abilerimiz ablalarımız bu kadar gür bir ses çıkaramadılar, çıkaramıyorlar? Gazetecilerin, yazarların ifade hürriyetleri terör bahanesiyle engellendiğinde, söz konusu bahane Ergenekon olduğunda bu kadar çabuk, net ve de gür bir sesle isyan edip eylemler yapan entelektüel medya, söz konusu bahane PKK olunca neden bu kadar temkinli ve ikircikli bir tavır sergiliyor?
Bu yüzden yürütülen tepki eylemlerine, hareketlerine gözüm kapalı destek vermem, inanmam, gönlümle birlikte katılmam mümkün değil. Ahmet Şık’ın yazdığı kitaptan ötürü hapiste kalmasına tahammülümüz yoktur. Fakat başta İsmail Beşikçi olmak üzere, sadece siyasi nedenlerle hapsedilmiş bütün aydınlar için aynı netlikte ve şiddette tavır takınılmadığı sürece de bu itirazlar asla yankı bulamayacaktır.
+ There are no comments
Add yours