Adamım Davku

Estimated read time 2 min read

Roman / İnkilap Y. / Nisan 2000

“Hz. İbrahim’in ateşini arıyordum. Uzaktan bir yerden atmışlar peygamberi, düşmüş ateşin içine; ben ateşi arıyordum. Birkaç yüz kedinin ömrünü çaldım haybeden, haybeden aradım, bulamadım. Meğer göl olmuş ateş, meğer su olmuş…

Dönemiyorum, adımlarıma toplamışım keçi yollarını, postallarım çamur bağlamış, ağ bağlamış; önümde sıra tepeler, ardım yok olmuş, ardılım yok olmuş. Ben talebe olmuşum uyduruk bir tanrıya; adına Zerka demişim. Zerka gökmüş, Zerka denizmiş, ben talebe olmuşum Balıkçı Mihail’in ruhbanlığına. Ruhbanlığı mavi imiş Zerka’nın, Zerka’nın adıymış Mihail, ve Mihail balıkçıymış… Yırtık berber koltuklarında yitmiş umudum, omuzlarım berber koltuklarında çökmüş benim. Usturayı alnımın çatısına vurmuş Ahmet Abi. Çığlık atamamışım, susmuşum. Öyle ki, duymaz olmuşum Zeyrek Yokuşu’ndan Unkapanı Köprüsü’ne dökülen feryatları. Galata’yı yinelemişler, ben duymaz olmuşum köprünün yıkılışını; Haliç’i temizlemişler, ben duymaz olmuşum Malva’nın şarkısını; toz kaldırmışlar, duman üflemişler, ben duymaz olmuşum Hubbâz’ın ayak seslerini; kesmişler kulaklarımı, ben duyamaz olmuşum Gümeci Bacı’nın masallarını… Dönmek ne, bakamaz bile olmuşum keçi yollarıma. Yol yapıp yol toplamışım postallarımda. Duyamaz olmuşum, susmuşum. Ve bir cıgara yakmışım bekleme salonlarında, tren istasyonlarında, hava limanlarında, terminallerde, duraklarda, evimde…… evim..

Evim benim okulum.”