Askıda Öykü dergisinin 3. Sayısını almıştım ama ancak geçen gün, Bağcılar SGK’da sıra beklerken okumaya başladım. Derginin fiyatı ebatlarına (tabii ismine de) göre birazcık fazla gibi ama dergi çıkarmanın zorluklarını bildiğim için buna pek bir itirazım yok. Bir de ciltlemesinde sıkıntı var. Yırtılacak diye korkup sayfaları fazla açamıyorum. Bu iki küçük ayrıntı dışında hem ismi hem de fanzin edalı tarzı hoşuma gitti derginin. Umarım uzun yıllar devam eder hayatına.
Elimdeki 3. Sayıdan Orçun Ünal’ın “Azakrib veya BB. Otobüste” öyküsünü beğendiğimi not düşmüşüm. Sadece şu cümle: “Anlık korkular tünelinden geçti yüreğim”, olmasaydı ya da daha hafif bir cümle olsaydı keşke diye iç geçirdim.. Neyse..
Fergun Özelli imzalı “Acaba” adlı öykünün sonuna da “Bu bir öykü değil ki” diye yazmışım. Şimdi tekrar göz attım, gerçekten de değilmiş; yazar sanki sadece “Ne yazayım?” sorusuna cevap aramış gibi.
Bir de B. Nihan Eren’in öyküsü vardı: “İllaki Nazlanır”. Okuduklarım arasında en çok bunu beğendim. Çok güzel bir öykü. Özellikle kapı kirişindeki çatlak… Ama bazı şeyler daha açık anlatılsaydı keşke diye de düşündüm. Yani bekaret, kaza ve duvardaki çatlak arasında bir ilişki kurdum kafamda ama doğru mu kurdum emin değilim hâlâ… Neyse canım, her halükarda öykü çok güzeldi! Bir de not: Nihan Eren’in “Yavaş” adlı bir de öykü kitabı varmış.
Şimdi dikkatimi çekti: derginin yazarlarının tamamının kitabı var. Bu biraz tuhaf geldi. Yani edebiyat dergisi, hele de öykü dergisinde kitaplı yazarlarla yeni yazarlar arasında bir denge olmalı bence. Bilemiyorum bu benim kuruntum mudur ama her halükarda yadırgadım. İlk sayı olsa tamam diyeceğim ama bu üçüncü sayı… Hatta içime bir korku düştü: Yoksa öykü yazan genç insan kalmadı mı bu ülkede?..