(Sahnne karanlıktır. Salonda sessizlik olmalı tabii ki. Radiohead street spirit’in girişindeki solo çalmaktadır. Bir dakika kadar çalar ve bir çan gonguyla birden kesilir. Aynı anda sahnenin önüne beyaz bir ışık düşer.)
AHMET’İN A’SI (Sahnenin ön tarafında çırılçıplaktır. Hırlayan ama aynı zamanda fısıldayan da bir sesle) – Babam ölmeli!
(Işık söner ve hemen ardından bütün sahne aydınlanır. Sahnede iki yaşlı kadın ve iki genç erkek vardır.)
A (aynı hırıldayan sesle) – Ve senin de baban ölmeli arkadasim. Sen, ben, benim annem ve senin annen yalniz kalmaliyiz bu sokakta. Siyah küçük böceklerle dolu müzik kutusundan gelen sesi dördümüz dinlemeliyiz
(Yukarısdan bir yerden sahnenin arka tarafına bir kutu düşer. Kutunun düşme sesi ve müzik aynı anda başlar. Önce güçlü sonra yavaş yavaş alçalan sesle. Müzikle kutusuyla birlikte sahneye yüzlerce siyah kabuklu böcek hücum eder.)
A – baban ölmeli arkadasim! yetmisinci dogumgününden önce baba ölmeli yoksa biz burada yalniz kalamayacagiz. Dislerini böyle sararmis ve saçlarini bu kadar agarmis görmek midemi bulandiriyor. Midemi bulandıran suratına baktıkça kutudan gelen müziği duyamıyorum babamın. Keşke tapınmak için uzun boylu bir heykel bulabilseydim. Keşke sen benim bu kadar kardeşim olmasaydın ve bu iki kadın bu kadar zavallı olmasaydı. Keşke sen benim kardeşim değil de mesela babam olsaydın! Gözümün önünden geçen bu aptal yataıklar gerçekten var olsaydı mesela ve sen mesela hiç varolmasaydın.
Dudaklarıma değen her sigara bir aşkı öldürüyor! Boğazımdan içime giren bu duman… gözlerime upuzun bir gece giriyor kardeşim! Bu gece benim değil, bizim: senin benim ve annemin ve senin annenin. Ama siz neden böyle gülümsüyorsunuz?! Yoksa babam ölecek mi gerçekten! Ne zaman, neden bu kadar geç! Neden bu kadar geciktiniz! Sana tapınabilir miyim kardeşim!? Beni seviyor musun gerçekten?! Oysa biz gerçekte kardeş bile değiliz. Senin gözlerin yeşil, benimkiyse kara, senin saçların uzun ve kumral, benimse kısa ve simsiyah. Bu sese dayanamıyorum kardeşim, bana yardım etmelisin! Gece bu kadar uzun ve bu kadar sivri olmamalı!..
(Sahne kararır.)
(Sahne ve salon aydınlanır. Seyirciler bir süre şapşal şapşal sahneye bakarlar ve bir şey olmayacağını anlayınca yavaş yavaş salonu terkederler.)
Tom Waits çalıyordur kuliste ve salonun dışında. Seyirciler birbilerine hiç bakmadan binanın da dışına çıkarlar. Dışarıda bütün seyirciler mutlu ve güler yüzlüdür. Oyundan büyük zevk ve esin almış olarak evlerine ya da işyerlerine dönerler.
***
Kırmızı arabanın arka koltuğunda çirkin yüzlü kadının çıplak omzuna başını koymuş uyuklayan adam bakir bir erkektir. Ve bütün bakir erkekler gibi utandığını gizlemek için elinden geleni yapar, o gece de bunu yapmıştır. Oysa kadın, bakir olduğunu bilmediği erkeği o gece koynuna almak ve adamın o yaşına kadar koruyabildiği tek değerini elinden -elbette farkında olmadan- almayı planlamaktadır. Kadın suçlu değildir ama erkek de değildir. Suçlu olan sadece aylardan November olmasıdır, ve o ıslak kenti boğarcasına örtmüş olan gecenin son nefesini vermeden önce söyleyeceği yalandır: Adamın ismi Reeperbahn’dır ama kadın onun adını Ahmet zannediyordur! Ya da Ahmet, gerçekten de Reeperbahn’dır aslında.
Kadın’ın evine gelindiğinde ön koltukta oturan iki kişi inerler. Sonra çirkin yüzlü kadında iner arabadan. Reeperbahn’ı dürterler ama uyandırmayı başaramazlar. Onu arabada bırakıp eve gitmeye bir türlü karar veremezler. Önde oturmuş olan ikisi eve çıkarlar. Çirkin yüzlü kadın arabaya yeniden biner ve Reeperbahn’ın yanına oturur. Reeperbahn uyanıktır ama uyuyor taklidi yapmayı sürdürür. Kadın Reeperbahn’ın kemerini çözer ve pantolonun düğmelerini açar. Reeperbahn umutsuzca gerinir. Kadın eteğini sıyırıp Reeperbahn’ın üzerine çıkar. Reeperbahn’ın eli yerdeki çantanın içine uzanır ve telaşla karıştırmaya başlar… O gece aslında şehvetli bir zippo sesiyle sona eren sıradan bir November gecesidir. Kırmızı arabanın arka koltuğunda kıpkırmızı gözyaşı efekti verilmiş bir cinayet sahnesi yaşlanırken Reeperbahn, arabanın dışında sokağın ucundaki apartmanların arkasından sızan gün ışığına bakarak sigara içmektedir. Reeperbahn suçlu değildir. Ve cesetler de suçlu değillerdir.
***
(Seyircilerin binayı terketmesi nihayet sona ermiştir. Aydınlık sahnede duran dört kişi hareketsizdir. Beşinci kişi konuşur.)
– Babam anneme karşı olan borcunu ölerek ödemelidir! Babam hiçbir şeyi haketmeyecek kadar zavallı bir devrik kraldır. Babamın hiç umudu yoktur. Babam, tıpkı erdem gibi umudun da anlamını bilmez. İsimlere ve soyisimlere göre davranır insanlara, başarmak ister ve başarılara ortak olmak. Benim babam erkektir! Ve senin baban da erkektir kardeşim. İşte bu yüzden babalarımız ölmelidir artık! O ölene kadar annem bir melek olmak zorundadır.. kardeşim!.. Senin annen ve benim annem, aslında onlar da kendilerini ağırdan satan birer fahişedirler. Ama babalarımız ölmeden onların cezasını veremeyiz. Onların cezasını kimse veremez. Ancak biz, yani bakir erkek çocukları verebiliriz. Bu hesaplaşmanın günü gelene kadar, kardeşim, bakir kalmak zorundayız. Hadi şimdi nolur çek elini ateşin içinden! Biliyorum havanın soğuk olduğunu ve dışarıda yağmurun hala yağdığını. Isınmak için bana sarılmalısın. Sadece ben’a sarılarak ısınabilirsin, biliyorsun!
+ There are no comments
Add yours