Beşikçi’nin Goyiler Yazısına Dair…

788_1– İsmail Beşikçi’nin “Roboski-Goyîler” başlıklı yazısını bütün Kürtlerin (ve Kürtlerle birlikte/yanyana yaşamak isteyen Türklerin de) okuması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle dille ilgili bölümleri.
– Sebahat Tuncel’e getirdiği eleştirinin de bir bölümüne katılıyorum… Ama o ayrı konu.
– Önderlikle ilgili olan son bölümü ise epeyce tartışmalı buluyorum.
– Öcalan yakalandığı yıllarda yaptığı konuşma ve savunmasıyla gerçekten de davayı satmış mıydı? Yoksa bu konuyla ilgili Radikal’deki İrfan Aktan’ın “Öcalan nasıl özgürleşir?” yazısın daki “cevap” yeterli midir?..
– Meseleyi bir önderin kimliği üzerinden değil, bir halkın kaderi üzerinden düşünmek daha doğru olmaz mı? Önemli olan önderin ruh halinden ziyade halkın ruh hali değil midir?…
– Asıl soruya gelirsek: Lideriyle (geleneksel olarak) çok güçlü duygusal bir bağ kurmuş olan Kürtleri romantik olmakla suçlamak, bunun devrimcilikle bağdaşmayan bir tavır olduğunu savunmak ne derece doğrudur?..
– Artık ölmek değil yaşamak istiyoruz diyenlerle köle olarak yaşamaktansa hürriyet uğruna savaşıp ölmeyi yeğleyenleri hangi ahlakî ölçütlerle değerlendireceğiz?

Zor konular, zor sorular bunlar. Hele ki mevcut siyasi atmosferi hesaba katınca…

Ama Kürtlerin bir tek konuda seçme şansları yok, o da Kürtçe.

1c50e5ca99e17c9e3407dbf46c756f957c46fac0

Silahların, siyasetin, entrikaların gövdesi geniştir ama boyları kısadır. Etkileri kısa sürer.
Aslolan dildir, edebiyattır, tarihtir. Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın tek bir kişi olarak Türkiye’nin kaderini (olumlu ya da olumsuz manada) değiştirdiğini zannedenler gibi Abdullah Öcalan’ın kimliği ve ruh hali üzerinden (olumlu ya da olumsuz manada) Kürt halkının kaderini tayin etmeye kalkanlar da büyük yanılgı içerisindeler.
Tayyip Erdoğan’ı başbakan yapan bilinci görmezden gelerek onunla mücadeleye girişenler nasıl bir aymazlık içerisindeyse, Abdullah Öcalan’ı önder olarak kabul edip bağrına basan o geniş gönülden bihaber kalarak bir takım devrimci hezeyanlara kapılanların hali de farklı olmayacaktır.

İsmail Beşikçi’nin söz konusu yazısı için buradan,

İrfan Aktan’ın yazısı içinse buradan buyrunuz.