Deniz diye bir çocuk (…ve Kaşif Kozinoğlu’nu hatırlamak)

HABER: Kara kutu sırlarıyla gömülecek

 

Unutmak, yok saymak, görmezden gelmek, akışına bırakmak anlamına gelmez. Aksine, un ufak etmek, parçalara ayırıp anlamak ve bir anlamda da hesaplaşmak demektir.

Adaleti, mazlumun hakkını zalimden sorma ödevini (evet ya, bunun bir ödev olduğunu da unuttuk değil mi!) devletten veya hukuk sisteminden beklemekse en büyük aldanıştır. Hele de adaletsizliğin büyük bölümünün zaten o devletin ve hukuk sisteminin içerisinde yuvalandığını biliyorken.

Mahalle kahvesinde bile olsa dillendirmek gerekir, Mehmet Ağar‘ın çete lideri olduğunu söyleyen-kabul eden mahkemenin iki yıl hapisle durumu geçiştirdiğini. (Mahkeme heyetinin oturduğu o yüksek kürsüye doğru asit kuyularından çıkan kemik parçalarından atasım geliyor ama bizde salt kemiklerden ibaret kalmışsa da cenazeye saygı, hürmet vardır.)

Bütün bu durumlardan münezzeh olduğunu sanan tebaaya ise, 12 Eylül‘de gıkını çıkarmayan Müslümanların 28 Şubat‘ta Beyazıt Meydanı‘ndaki başörtüsü eyleminde onları destekleyen devrimciler karşısındaki mahcubiyetini hatırlatmak gerekir.

Aynı renkte, aynı fikirde, hatta aynı dinde, mezhepte olmasanız bile, her halükarda, en azından komşunuzdur sizin, Kürtler, Devrimciler, Kemalistler, Aleviler, Müslümanlar, eşcinseller ve hatta yalnızlar… Onların arasından çıkan mazlumları seçip, yine onların arasından çıkan zalimlere karşı savunmak, korumak, seslerine ses katmak, sesi olmayan/çıkmayanların da sesi olmak zorundasınız. Zorundasınız çünkü ancak bu şekilde zalim olmaktan kurtulabilirsiniz.

Yaşamak çift anlamlıdır çünkü: ya onurunuzla yaşarsınız ya da yaşıyormuş gibi yapar, bu mazlum ve zalim geriliminde bile yerinizi alamadan, yani aslında hiç var olmadan, bir anlığına yanıp sönen kibrit alevi gibi aslında hiç parlayamadan yok olursunuz.

Uğur‘u, Serap‘ı, Ceylan‘ı, Şerzan‘ı ve daha bir dolu mazlumu unuttunuz ya da unutacaksınız, biliyorum. Ama aklın ve vicdanın bir şartı olarak Kaşif Kozinoğlu‘nu sakın unutmayınız. Tabii Mehmet Ağar‘ı da. Kendinizi ne kadar güçlü ve güvende hissederseniz hissedin, adı devlet, patron, baba, erkek, lider, efendi, ne olursa olsun muktedir olanın ya da muktedir olmanın karanlık yüzüyle bir gün mutlaka siz de karşı karşıya kalacaksınız.

O çelişkiyi yaşamadan önce, tam da bugün, kendinize söylemeniz gereken söz:

“2011 yılında yedi yaşında Deniz adında bir çocuk soğuktan ölebiliyorsa ben tamam değilim demektir. Bu ülkede yaşayan hiç kimse tamam değil demektir.”

Allah hepimize kendimizi fark etmeyi, bilmeyi nasip etsin, ne diyeyim…