Filme tek kalemde “kötü olmuş” ya da “iyi olmuş” demeyi başaramadım.
İyi olmuş dememi engelleyen en önemli sebep, bazı durumları, anekdotları, söylemleri gösterme çabasının filmin kurgusuna zarar vermesi. Buna basit bir diyalogdan örnek vereyim hemen: İşkence yapan polis “Filistin askısına alın bunu” der mi acaba? Yoksa “askıya alın” gibi seyirciye daha inandırıcı gelen bir ifade mi kullanır? Bu tür, gündelik konuşmanın sınırlarını zorlayan diyaloglar hikayenin genel inandırıcılığına zarar veriyor. Tabii kurguya da…
Kurgu demişken, yine 2015 yapımı bir başka politik film olan Saklı Hayatlar‘da da kurgu çok baştan savmaydı. Kafes’in kurgusu, olayların sıralanışı vs. Saklı Hayatlar kadar kötü değildi ama yine de yetersizdi. Saklı Hayatlar’ın merkezinde duran aşk hikayesi, daha filmin başlarında öyle baştan savma gelişiyor ki, “ne zaman aşık oldular da bu kadar büyüdü aşkları?” diye şaşıp (sinirlenip) kalıyorsunuz. Kafes’teki aşk hikayesi daha özenli başlamış/gelişmiş. Ancak hikaye ilerleyip politik plan öne çıkmaya başladıkça aşk hikayesi de güme gitmiş ve bana göre anlamsız bir şekilde sonuçlanmış.
Mehmet Sipahi karakteri (ki İsmail Hacıoğlu çok iyi bir seçim) ise çeşitli klişeler arasında savrula savrula, bana göre Hacıoğlu’nun performansı sayesinde, zar zor ayakta durabiliyor. Bu karakterde öne çıkan sorun idealize edilme çabasıydı. Solcu kıza aşık olma, silah değil kalem tutan el gibi durumlar iyi işlenebilmiş olsa klişe olmaktan kurtarılabilirdi. Mesela, “eller kalem tutsun” diyen birinin, şair ve yazar olan bir ülkücünün, eline silah alması, sadece öldüreceği kişinin bir baba olduğunu görünce eyleminden vazgeçmesi (ki kısacık bir sahneydi) ile geçiştirilemez. Buradaki iç çatışmaya dair bir şeyler göstermek gerekir. Öte yanda “solcu kız”ı neredeyse hiç tanıyamıyoruz. Bir eylemde “faşizme karşı..” diye slogan atarken görüp sonra Niyazi Mısri Divan’ını ararken (bunun nedeni de yok filmde) görüyoruz. Yani öyküye bantlanmış bir karakter gibi duruyor
Bütün bunların ötesinde filmin (hikayenin) asıl sorunu çok hassas ve can alıcı bir konuyu göz göre göre es geçmiş olması: Çelişki ya da fikir buhranı diyebilirim buna:
Hikayenin ana kişisi olan Mehmet Sipahi ile “silah değil kalem tutan eller” vurgusu yapılıyor ama filmde Niyazi Mısri’den öte düşünsel bir çırpınış göremedim. Onunla da daha çok aşk hikayesine göndermeler var ki o hikaye zaten sorunlu. Halbuki bu insanların bir davası var -ki uğruna ölümü göze almışlar. Vatan-millet-devlet davası diyebiliriz sanırım buna. Ama sonunda ne oluyor, uğruna komünizmle savaştıkları devlet onlara işkence yapıyor, idam ediyor. Bir insanın burada büyük çelişkiler, bunalımlar yaşaması gayet mümkün, hatta bence kaçınılmaz. Hapishane bölümleri bazen tatmin edici sahneler barındırsa da bahsettiğim bu asıl meseleye ısrarla gir(e)memiş hikaye.
Bilemiyorum, neden bundan kaçınıyor ülkücüler?.. Var mı acaba bu konuyu adam gibi anlatan bir film, roman, hikaye? .. Yoksa, neden yok?
Filmin öyküsü, yanlış anlamadıysam Lütfü Şehsuvaroğlu‘nun aynı adlı romanından uyarlanmış. Senaryoyu da Bektaş Topaloğlu (Tv dizilerinin dışında Uzak İhtimal filminin de senarist grubundaymış) yazmış. Bektaş Topaloğlu hakkında bir fikrim yok ama L. Şehsuvaroğlu bu işlere uzak biri değil. Cezaevi tecrübesi de olan biri ve ülkücü hareketin bilinen isimlerinden. Romanını okumadığım için kendisine bir eleştiri getirmem mümkün değil ama filmde gördüğüm sorunların çoğunun, yaşanmış bazı olayların art arda sırlanma çabasının bir sonucu olduğunu düşündüm. Fakat böyle bile olsa, bahsettiğim ikilem, hiç olmazsa bir karakter üzerinden anlatılabilir, en azından bir iki sözle de olsa geçebilirdi.
Kendimi Mehmet Sipahi’nin yerine koymaya çalışıyorum. “Vatan uğruna canım feda” diyen ruh haliyle o muameleyi görünce herhalde büyük bir buhran yaşardım. Vatan ne, devlet ne, ben kimim diye sormaz mı insan kendine? Hiç mi soran olmamış acaba?
Son olarak oyuncularla ilgili bir cümle eklemek istiyorum: Mehmet Sipahi’yi oynayan İsmail Hacıoğlu beklentimi tam olarak karşılamış. Kötü kurgulanmış, özensiz diyalogların olduğu sahneler de bile sahiciliğiyle insanı mest eden bir oyuncu. Onun dışında filmde en çok dikkatimi çeken oyuncu Barış Küçükgüler. Mustafa’yı oynamış ve hem görünüşüyle role çok uygun hem de jest ve mimikleriyle rolünün hakkını vermiş.
Bir takım politik durumları ya da daha dar alandaki insan öykülerini farklı yönlerden görebilmek sanırım hem aklı hem de ruhu sağaltan bir deneyim. Bu yüzden “Kafes”, her halükarda iyi, ama ondan önce önemli bir film.
Filmin Künyesi
Vizyon Tarihi: 2 Ekim 2015
Yönetmen: Mahmut Kaptan
Oyuncular: İsmail Hacıoğlu, Barış Küçükgüler, Nilay Duru
Tür: Dram Ülke: Türkiye