kumun altına sinmiş bu kupkuru geceye
bütün bu düzlüklere yabancıyım ben.
1
ne dediğini anlamıyorum ama sen kanıyorsun
anlamıyorum, bu kadarcık odaya nasıl sığıyorsun
istediğim gibi sallayamıyorum bu kuyruğu,
bilmiyorsun…
çünkü bu kadar çok iskemleyle
böyle tıkış tıkış
akıcı ve sabırsızım…
konuşuyorum aslında durmayıp devam etmeliyim
bilmiyorsun
sen o siyah eteğinle caddeyi süpürerek koştururken
ben mutant olan sağ kolumla el sallıyordum
İstanbul’un bu en paranoyak semtine…
oysa soluk alacak vakit yok
görmüyorsun.
itiraf ediyorum, anlamadım seni
ama aynı rahmi yırtıp aynı çarşafı kirlettiğimiz de yalan
sadece dudaklar ve dişlerden ibaret bir gülüştü o
senin hâlâ yaşıyor olmana gıcırdıyordu dişlerim
seni unutmaya
yüzünü, kafam kadar büyük gözlerini, dişlerini, dişlemeni.
ama sakın kuyruğumu görmezden gelme!
2
ağacın kökleri çatallanıyor artık
yükseliyor ve düzlük bitiyor
ve kökler etimi yırtarak içeri giriyorlar…
düş değildi yani seni unutuşum,
-en güzeli de Praust okumamış oluşum-
art arda yedi bin defa salavat okumuşum
okunmuşum
3
işte!
tam da gözlerim yanıyorken
tam da şimdi devlet girmeli içeri
hiç birşey söylemeden beni alıp götürmeli
sokağa çıkarmalı, gezdirmeli
yağmur yağmalı ama çok fazla yağmalı
devlet benim ince ve yumuşak kemiklerimi kırmalı
işte böyle
koltukaltlarımdan tutan bu iki adamla birlikte
bu ıslak ve çıkmaz sokaklarda sürüklenirken ancak unuturum seni.
4
hiçbir kediyi sevmeme ihtimalim sürüklüyor semtin polis cesetleriyle yıkanmış eğri büğrü sokaklarında beni
sen odanın ışığını her açtığında bir şeyin altına saklanan siyah kabuklu antensiz böceğim
zamanım uluyan bir uyuz köpeğin titreyişiyle aynı frekansta sürekli duran bir dalga
çocuk iskeletlerine benziyor bu kadar çok ağaç
anlamak istemiyorum…
uluyorum ve cadde üzerime akıyor
o ışık bir çöp kamyonu olup giriyor içeri
kollarım birden havada asılı kalıyor
dizlerim betona çarpıyor
hepinizi görüyorum ama hiçbir kurgu yapamayacak kadar temas ettim betonla
kamyon duruyor ve yine hareket ediyor
ışık büyüyor ve küçülüyor
-hiçbir ayaklanma artık beni heyecanlandırmıyor-
bir sürü ışık giriyor caddeye oradan, uzaktan
bir sürü çöp kamyonu geçiyor üstümden
ve kürekler…
şimdi sessizlik ve rüya…
gri bulutlar gecenin üzerine çullanıyor
gözkapaklarım düşüyor yanaklarıma
hem geceyi hem de şehri örtüyor bendeki gölgen
sadece gölgen…
ve çöp arabaları gözden kayboluyorlar
ve deniz giriyor Madunköy’e.
(2002-2014 arasında bir yerlerde)