Evimin bir alt katında, yani bodrumda bir aile yaşıyor. Simsiyah bir anne ve üç tane de yavru. Yavrulardan hiçbiri siyah değil, koyu renkteler ama siyah değil. Alaca renkli üç şirin şey işte. Üst katlarda oturan, insana benzeyen diğer komşulara kıyasla bunlarla aramız daha iyi. En azından pencereden pencereye yüksek sesle dırdır etmek ya da balkonda aşağı su boşaltmak gibi adetleri yok bu komşumun. Üst kata taşınsalar durum değişir mi bilemem tabii. (Muhtemelen değişir…)
Neyse…
Ufaklıkları oynarken, tepinirken filan seyredince her şey yolundaymış gibi görünüyor. Ama fena bir de yalnızlık sızıyor merdivenlerden yukarı. (Yukarı sızıntı olur mu? Oluyor işte.) Yiyecek içecek mevzularında biz de ufak tefek destek oluyoruz ama… soğuk oluyordur yaşadıkları yer. Bodrum yani sonuçta. Hem karanlık hem de soğuk. Yalnız yaşasam kaldırırdım çoktan aradaki komşuluk duvarlarını ama olmuyor. Hem evde de pek bulunamıyorum bu ara. Koşturmaca filan işte.
Ama anne var işte… Onun bakışları bazen çok sarsıcı olabiliyor. Sen orada sıcacık yuvanda ben burada üç tane yavrumla… der gibi…
Ya da hiçbir şey demeden öylesine susmak…
Yavrulara bakınca şirin neşeli çocuklar gibiler. Ama anneyle göz göze gelince kötü oluyorum. Yapayalnız bir aile, yapayalnız bir grup varlık gibi görünüyorlar o zaman. Oysa yalnızlık ancak tek başına olanlara, tek olanlara yakışır. Yani öyle biliyorum ben de. Ama onlar farklı. Tek tek baktığında sıradan da sayılırlar. Ama bir arada düşününce, ya da işte anneyle bakışınca.. karşında sanki çoğul bir yalnızlık olduğunu hissediyorsun. Nasıl olur çoğul yalnızlık?.. İşte öyle, onlar gibi, alt kat komşularım gibi. Ya da,
Ne bileyim… çok daha kalabalık olduklarını düşündüm şimdi. Binlerce, yüzlerce, hatta milyonlarca… Kocaman bir kedi halkı, bodrumlarda, karanlıkta, soğukta yaşıyorlar.
Yok yok… Aklımdan bile geçmiyordu konuyu oraya getirmek. Yani sadece kendimi suçlu hissediyordum anneyle karşılaşmalarımda. Paylaşınca azalırmış gibi gelir ya suçluluk duygusu…
Evet ama, “yapayalnız bir halk” dediğimde aklına kim gelir ki başka?
Kedileri diyorum, kediler yalnız kalmış, bari yalnızlar kedisiz kalmasa…
Yalnız yaşayan birileri.. Evini kimselerle paylaşmadan, bazen günlerce kendi sesini bile duymadan yaşayan birilerini bulmalı. Soğuk bodrumda (ki giderek çok daha soğuk olacak), üst kattakilerin insafıyla yaşayan o küçük aileyle ev arkadaşı olacak birilerini bulmalı. Kış karakış olmadan bulmalı hem de. Bir evi kedisiz düşünemiyorum; bir ev tek kişilik bir hayatı barındırabilir, ama asla kedisiz kalmamalı.. Anneyle ne kadar sık gözgöze gelirseniz o kadar iyi, o bakışmadan kalan kağıt kesiği sızıdır zira sizi o birilerine götürecek kılavuz..