Madunköy’den küçük bir alıntı

Estimated read time 2 min read

Image6
“N’oldu len, Murat’ı mı özledin yoksa?”
Bunu söyleyip tiz bir kahkaha patlattı Deniz. Hasan cevap vermemişti ama kalın olmasına karşın çok düzgün olan kaşları neredeyse birbirine değecek kadar çatılmıştı. Deniz’in Murat’la ilgili şakalar yapması, hatta Murat’la ilgili herhangi bir şey söylemesi bile hemen öfkelendiriyordu Hasan’ı. Daha önce ondan ve Madunköy’den bahsettiğine pişman oluyordu her seferinde. Böyle zamanlar onu tanıdığına bile pişman oluyordu aslında. Sanki birbirine bağlı birçok şey, eğreti de olsa birbirine tutturulmuş bir yığın düşünce, ipi kopmuş tespih taneleri gibi etrafa saçılıyor, Hasan bir yandan yerlere saçılan yaralı bilincinin sefil tanelerini seyreden zavallı biriymiş gibi üzgün ve mahcup bir yandan da bu taneciklere bu kadar bağımlı olduğu için ya da birisinin ağzından çıkan küçük bir sözle darmadağın olabilecek kadar eğreti bir ruhu olduğu için ya da doğduğu fakat yaşayamadığı için herkesten ve her şeyden nefret eder hâle geliyordu.
“Neydi o laf, dedi sessizce, ‘İnsan kılı kırk yararak düşününce…’ ”
“’…sadece yüzü değil gövdesi de tedirgin olur’” diyerek tamamladı Deniz sözü.
“Aslında… Öyle ince düşünüp sadece acı çekince… Yani çok acı çekince de yine böyle… Yani işte, düzgün yürüyemiyorsun.”
“Bak, gene Raskolnikov moduna gireceksen acık sabret derim, az kaldı, geldik.”

Madunköy (30-31)- İletişim – 2015